Bütün bir yıl debdebe içinde geçiyor günlerimiz. Fırsat bulup da tatile gidebildiğimiz sayılı günlerde zamanı duble yaşamak için yoğun bir istek ve azimde oluyoruz..Yani ben böyleyim.. Özellikle bu yıl yeni iş dolayısıyla izin hakkım olmayınca önceden planladığımız tatili bayram tatiline denk getirmek durumunda kaldık. Böyle olunca da yaz bitmek, günler geçmek bilmedi..Ama sabreden derviş misali muradıma erdiğimde dünyalar benim olmuştu.. Şükürler olsun ki her bir köşesi ayrı bir fotoğraf karesi sunan Marmaris'in Selimiye Köyü beklentilerimi karşılayacak düzeydeydi.. Uçak biletleri normal değerlerin bir hayli üzerinde olunca ve orada da araba kiralamamız gerekeceğinden, ulaşım için kara yolunu tercih ederek yola çıktık. Varış noktamız Selimiye ancak oraya varmadan yol üzerinde güzel bir durak olan Akyaka'ya uğramadan edemiyoruz.. Rastgele girdiğimiz Assos express 'de yaptığımız kahvaltı bizi tatmin etti fakat çalışanların hallerinden bıkmış ve somurtkan tavırları İstanbul'dan gelmiş bizler için son derece alışıldık bir tablo olmasına rağmen şaşırtıcıydı.. Neyse kahvaltıdan sonra Akyaka'da Azmak turu yapmadan olmazdı. Ben en son üç sene evvel gelmiştim. Ama zaman pek çok şeyi sildiği için anılar da kaybolmaya yüz tutuyor tabi, bu sebeple tazelenmek çok keyifliydi..Azmak'da yarım saat süren tekne turunda bolca fotoğraf çekip suyun harika rengiyle tekrar mest oluyorum. Tabi suya giren insanları görünce ben durur muyum.. Dim çayının buz gibi suyuna girmiş biri olarak bu su benim için hiç de soğuk değil..:) Tek bir fark var, burada akıntı sizi alıp götürüyor.. Sokaklarda dolaşıp, Ağa Han ödüllü mimarisiyle büyüleyici, beyaz ve kahverenginin muhteşem bir uyum yakaladığı ahşap evleri fotoğraflamaya doyamıyorum.. Hemen sahilde insanlar denize giriyor ancak biz pek girmeye değer göremediğimiz için Akbük'e doğru devam ediyoruz.. Akbük'ün suyu inanılmaz güzel.. Burada denizin keyfini sürdükten sonra otelimize doğru yol alıyoruz..
2.gün
sabah kahvaltısının ardından (serpme kahvaltı göze ve mideye hitap ediyor ve
personelin güler yüzü ve ilgisiyle sizi memnun ediyor) , otelin plajına
geçiyoruz. İşte burası bir harika.. Bence mükemmel düşünülmüş, zira Selimiye
küçük bir yer olduğu için sahil şeridi oldukça kalabalık ve denize girmek biraz
sıkıntılı olabiliyor. Otelimiz Badem Tatil Evi bizi botla
alarak kendilerine ait koya götürüyor ve sadece otel müşterilerinin kullandığı
bu sessiz, sakin ve müthiş koyda balıklarla denizin tam anlamıyla keyfine
varıyoruz. Denizin rengi bir harika, balıklar bir harika.. Yarım
günümüzü burada geçirip tekrar yollara düşüyoruz, çünkü gezilecek çok yerimiz
var. Selimiye'ye çok yakın Turgut ve Orhaniye köyleri
görülecek yerler arasında yer alıyor. Turgut Şelalesi ve Kız
Kumu Plajı da dahil.. Turgut şelalesi, şelale olduğundan emin değil
gibi, ya da biz emin olamıyormuşuz gibi küçücük, minnacık şekilde karşımıza
çıkınca bu muymuş tabi demekten kendimizi alamadık. Türkiye'nin pek çok
noktasındaki şelalede olduğu gibi gün geçtikçe kuruduğu için akmıyor sadece
damlıyor desem yeridir. Yol üzerinde Delikyol Deniz Restaurant-
Mehmet'in Yeri manzarasıyla gidenlerin tavsiye ettiği bir yer olarak
listemize girmişti.. Öğle yemeğini burada yedik.. Zaten yol üzerinde kaldığı
için size zaman kaybettiren bir yer değil, tepeden manzarayı fotoğraflamak bir
harika ancak denizi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.. Yemek için gelenler deniz
ve şezlonglardan ücretsiz olarak faydalanabiliyor. Bilginize..
Kızkumu
denizin üzerinde yürüyerek karşıya geçilen bir yer olması sebebi ile merak
ettiğim yerlerden biriydi.. Ama hava fotoğraflarının görkemli olduğuna kanaat
getirdim. Denizin üzerinde yürümek muazzam birşey elbette fakat deniz yeterince
berrak olmadığı için sadece yürüyüş yapıp, fotoğraf çekiyoruz. Bu hikâyeyi
burada paylaşmıyorum. Merak eden herkes google'layıp öğrenebilir nasılsa...:)
3.gün programımızda Datça var. Knidos Antik Kenti görülecek.. Palamütbükü'nde deniz molası verilecek ve Eski Datça sokaklarında gezilecek.. Çok şükür hepsini yaparak günü tamamlamayı başardık.. Knidos Datça'nın en uç noktası. Buraya ulaşmak için virajlı yolları aşmak gerekiyordu ancak vazgeçmeyerek bitiş çizgisini görmeyi kafaya koyduk. Selimiye'den tam olarak iki saat sürüyor. Yol boyunca çevrede neredeyse hiçbirşey yok. Yazıköy'den geçerek Antik kente ulaşıyoruz. Limanda demirleyen tur tekneleri ve yat gemileri yine bana güzel fotoğraf kareleri sunuyor. Denizde biraz suyun keyfine varalım diyoruz ama denizin dibi yosunlu olduğu için bu pek mümkün olmuyor. Antik kentin tamamını gezmeye hava çok sıcak olduğu için gücüm yetmedi. Oldukça geniş bir alana yayılıyor, fakat her antik kentte ve sit alanında olduğu gibi yapılan ilk kazılarda yabancılar tarafından elde edilen buluntular götürüldüğü için burada stoa bölümünde yer alan birkaç sütundan ve tiyatrodan başka bir bütün halinde görebildiğimiz bir yapı yok ne yazık ki.. ( tabi tepelere doğru çıkamadım, buralarda varsa yanlış birşey söylemiş olmayayım )
İlgimi
çeken bir diğer konu ise şu an kazı çalışmaları Selçuk Üniversitesi tarafından
yürütülüyormuş ve tiyatro bölümünde aslıyla bir uyum içerisinde olmayan mermer
kaidelere yer verilmiş. İlk bakışta konunun dışından olan bir insanın bile
ilgisini çekebilir ve göz zevkini bozmaya yetebilir. Taşınmaz Kültür Varlıkları
alanında yapılan restorasyon çalışmalarını ne yazık ki yeterli bulamıyorum.
|
Can Yücel'in evi |
Bir
sonraki gün programımızda Amos, Turunç, Kumlubük, Söğüt ve Bozburun var..
Bugünü tam anlamıyla deniz turuna ayırdık. Bütün koylarda denize girerek
yüzmenin keyfine vardık.. Amos bir harika ancak yine hayal kırıklığı ve
hüsran.. Antik kent tabelası hariç hiçbirşey yapılmamış. Yolu bile yok! Taşlık
bir yoldan zor bir şekilde yürüyerek 168 basamaklı merdivenleri tırmanarak
zirveye varıyoruz. Şehir ayaklarımızın altında, manzarayı fotoğraflayarak bol
bol video çekiyorum. Örneğin burası Kültür Bakanlığı tarafından ele alınsa
öncelikli olarak bir yol ve kolaylıkla çıkılacak merdivenler ya da fiziki
koşullar izin veriyorsa bir asansör devreye girse, antik kente uygun olacak bir
tesis kurulsa manzarayı doya doya izleyerek bir şeyler yudumlasak fena olmaz
ama değil mi?
paprica cafe |
Turunç'un denizi güzel ama kalabalıktan hoşlanmadığım için turistik vakit geçirerek ayrılıyoruz. Çıplaklar kampı varmış, merak etmedim değil ama kocam götürmedi :)) Hahahaha
Turunç,
Amos, Kumlubük yolları bolca video çektim. Ağaçlar arasında müthiş bir koku ve
insanın içine neşe akan sesler içerisinde yol alıyorsunuz. İstanbul'da insan
başına düşen yeşil alan 1 m2' ye düştüğü için burada gezdiğim, gördüğüm her yer
beni mutlu etmeye yetiyor. Söğüt ve Bozburun küçücük köyler, deniz suyu çok
berrak..Söğüt'te yürüyerek denizin ortasında gelebiliyorsunuz, deniz derinleşmiyor..
Günü böylelikle noktalıyoruz.
Son günümüzü otelin plajında geçirmek istiyoruz. Sezonun son deniz keyfi olacağı için ve İstanbul'da böylesine temiz sularda yüzme şansımız olmadığı için tekrar ve tekrar denize giriyoruz.
Gelelim
yemek kısmına... Önceden bir liste yapmıştım ve hepsini tatma şansını
yakaladım. Öncelikle Mavi Pide'nin pideleri bir harika mutlaka
deneyin! Üstelik ödüllü..
Paprika kafe'nin çilekli limonatası hem göze hitap ediyor
hem de oldukça lezzetli. Mutlaka deneyin!
Sardunya restaurant.. Yoğunluktan ancak 21.30 sonrası
yer bulabildiğimiz ve akşam yemeğini 23.00'da yiyebildiğimiz bu meşhur yeri de
ziyaret edin derim. Salata ve mezeleri harika..
Losta
tatlıcısında keçi peynirli losta tatlısı ve dondurma yedik. Ancak çok da
beğenmedik. Beyaz ev'in dondurmasının daha lezzetli olduğunu söyleyebilirim.
Üzüm
tatil evi ve dantel otelin restaurantını dekorasyon, mekân olarak çok beğendik
fakat kalabalıktan yer bulamadık. Göze hitap eden, şirin detaylara sahip
yerlerdi. Bir dahakine bir hafta önceden rezervasyon yaptırarak gideceğim.
Hediyelik,
takı, alışverişe gelince..Selimiye bu konuda çok pahalı.. Severin-ta takı
atölyesi önerilen yerlerden biriydi ama bana göre çok pahalıydı. Eski
Datça'da atelye buket çok şirin bir yer. Hayatımdaki en güzel
kitap ayracını burada gördüm. Takılar vs her şey var. Alışveriş için güzel bir adres.
Son
söze gelince..Bu tatili sosyal medya üzerinden ünlü gezginlerin not ve
önerilerinden yola çıkarak planladım. Anladım ki, tamamen göreceli olan beğeni kavramı her insan için aynı limana varmıyor. Gezmeyi ve
anılarımı paylaşmayı sevdiğim için bu konuda blog yazmak çok hoşuma gidiyor.
Geriye dönüp baktığımda anılarımı okuyup, hatırlama imkânı sunuyor. Bu işi
amatör bir şekilde de olsa sürdürerek belki günün birinde profesyonel olarak
yapabilme şansı yakalayabilirim. Neticede ünlü gezginlerin de fark yaratan zevkleri olmayabilirmiş aslında. Zira tavsiyelerinden çoğu boş çıktı.
Az
kalsın unutuyordum dönüşte Balıkesir yolu üzerinde CerenTur dinlenme tesisleri’ne
tesadüfen girdik, yemek için.. Gözlerime inanamadım. Hiç şüphesiz şu ana kadar
gördüğüm en başarılı dinlenme tesisi.. Dekorasyon, konsept, yemekler bir harika
dostlar.. Ev yemekleri yapıyorlar ve
gerçekten lezzetli, fiyatlar da makul seviyelerde.. Yolunuz düşmüyorsa da bir
şekilde düşürün. Yanıbaşındaki Shell benzin istasyonunun da tuvatleri hayret
derecede tertemiz idi..:) ))))
Selimiye mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.. Eğer plajlarda bangır bangır müzikle coşmak yerine sakin bir tatil tercih ediyorsanız doğru adreslerden biri Selimiye.. Korna sesi duymayacağınız, yaya ve araç yolunun birlikte kullanılmasına karşın araçların yayaya yol verdiği, beklediği ve asla kornaya dokunmadığı, herkesin güler yüzlü olduğu, mutlu huzurlu bir hayat vadediyor burası size..Tabi Eski Datça da.. Gidin görün.
Tatiliniz
bol olsun.
Merhaba, içerikleriniz için teşekkürler. Blog yazarlarının sosyal paylaşım ve buluşma noktasına sizleri de bekleriz. Böylelikle içeriklerinizi diğer blog yazarlarına tanıtabilir ve diğer blog yazarlarıyla kolaylıkla iletişim kurabilirsiniz. İyi çalışmalar. http://blogworld.com.tr.ht/
YanıtlaSil